BİR ATATÜRK VARDI.
Bir insan düşünün Arabistan da çok zor şartlarda savaşmış,
Çanakkale savaşlarında mucizeler yaratmış yorgun ve rahatsız çünkü ülkenin
gittiği yolu görüyor ve o çıkmazdan kurtulmanın yollarını arıyor. Rahat içinde
yaşamak dururken sonucu bir mucizeye bağlı vatanı kurtarma mücadelesi için
kolları sıvamış ve tüm kazançlarından hatta hayatından bile vazgeçerek Samsun'a
çıkarak milli mücadeleyi başlatmıştır. Tüm yokluk, yorgunluk ve sorunlarla
mücadele ederek muhteşem bir zafer kazanmıştır.
Şimdi tüm bunlardan
sonra bu zafer kazanmış, yeni bir Cumhuriyet kurmuş olan adamın artık bütün bu
başarılarının tadını çıkarmak dururken neden sanayi devrimi, harf devrimi,
kıyafet sanayi devrimi, sağlık devrimi gibi çağın ötesinde devrimler ile yoluna
devam etti acaba.
Burada şuna dikkat etmek gerekir. Mustafa Kemal Arabistan'da
savaşmış ve Arap milletinin dönekliğini, paraya olan aşırı tutkularını, bencil
ve güçlünün zayıfı acımasızca sömürdüğü düzeni yakından yaşamıştır. Arap
kültürünün çağın gerisinde kaldığını ve çağı yakalamasının da mümkün olmadığını
anlamıştır. Emperyalist ülkelerin nasıl böyle ülkeleri sömürdüğünü,
kullandığına şahit olmuştur.
Mustafa Kemal daha sonra Avrupa'da muhtelif başkentlerde
askeri ateşe olarak görev almış ve yükselen Avrupa kültürünü izlemiştir. Bilim,
sanat ve devlet yönetimlerinde ki yaptıkları devrimlere hayran kalmıştır. Avrupa’nın
Orta Çağın o karanlık, cadı diye engizisyonlar da suçsuz insanları yaktıkları
zamanlarından nasıl teknoloji devrimleri, siyasi devrimleri, hukuki devrimleri
yapabildiklerini inceledi.
Kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti için Arap kültürü ile hiç
bir yere varamayacağını, onun yerine yükselen Avrupa medeniyetini vatanı
kurtaran ülkenin bireylerinin kendi değerlerini kaybetmeden yapmalarının başka
bir çözümü yoktu. İşte bu nedenle Atatürk devrimlerine başladı. İstiklal
savaşını kazanmasında ona tam destek veren silah arkadaşlarının çok iyi asker
olmakla onun vizyonuna ulaşmaları mümkün değildi. O nedenle doğrudan milletine
başvurdu. Amacı kendinden sonra yüzlerce, binlerce hatta on binlerce Atatürk
geride bırakmaktı. Atatürk kendi kendini Atatürk yapmıştı. İnanıyordu ki Yeni
Türk gençliği de kendilerini onun başlattığı devrimler ile kızlı erkekli
Atatürkler yaratabilirlerdi. Onun için EY TÜRK GENÇLİĞİ diye başlayan nutuk ile
Türkiye Cumhuriyetini yeni Türk
gençliğine emanet etmişti. O son nefesine kadar üzerine düşenin çok çok
fazlasını başarabildi. Şimdi ondan sonra neler oldu bir bakalım.
Ondan sonra onun yerine geçen İsmet İnönü çok başarılı bir
askerdi ama o kadar. Buna rağmen Atatürk'ün yolunda gitmek yerine onun yerine
geçmeyi tercih etti. Oysa Atatürk’ün hiçbir devriminde İsmet Paşa yoktu. İsmet
Paşa Atatürk’ü anlayabilecek bir birikime sahip değildi. Çok iyi bir askerdi,
Sevr den sonra Mondros da Atatürk’ün yönetiminde harikalar yaratmıştır.
Atatürk’ün vefatı ile Mareşal Fevzi Çakmağın zorlaması ile
Atatürk’ün yerine Reisicumhur seçilmiştir. Maalesef ne ekonomik, ne sosyal nede
sanayi devrimleri devam edebildi. 2. Dünya Savaşında Türkiye Cumhuriyetinin
savaşa girmemesi için atılım halinde ki Türkiye Cumhuriyeti durma noktasına
gelmiştir. Atatürk’ün on binlerce Atatürk yetiştirme atağı bir anda tersine
dönmüş ve cehalet, yobazlık istediği alanları bol bol bulmuştur. Atatürk’ün
Türk gençliğine emanet etmesi yerine Türkiye Cumhuriyeti Askeri güçlere emanet
edilmiştir. Askerlikte önemli olan disiplin, emre uyma ve güçtür. Bunun devlet
idaresine yansıması her ne kadar bir istikrar sağlar görünmesine rağmen devlet
yönetimine zararlı sonuçlar doğurmuştur. Atatürk’ün emanet ettiği Türk
gençliğini pasife edilmiş, farklı yönlerde dağılmalarına neden olunmuştur. Kimi
amaçsızca Avrupa’yı şeklen kopya etmeyi tercih ederken, diğer kısımlar
yenidünyada oluşan siyasi etkileşmelere yönelmiştir. Atatürk’ün “ne mutlu
Türküm diyene” diye hedef gösterdiği milli birlik bozulmuş, devrimlerin
amaçları unutulmuştur. Atatürk artık heykel yapmak, “Atam izindeyiz, Atam sen
kalk da ben yatam ” sloganları ile sınırlı kalmıştı. Meydan boşalmış aktif
guruplar ile daha en başında İstiklal Savaşına karşı yobazların yönettiği
hilafet ve dinin siyasette hükmettiği düzen arayışları ve durumları sessizce
güçlenmeye başlamıştır. Köy Enstitülerinin kapanması ile halka inmiş ve ona
faydalı, onu yükselten eğitim sistemi tam tersine çevrilmiştir. İşe yaramayan,
uygulamasız, üretimden uzak, erişilmesi zor, ezbere dayalı bir eğitim sistemime
dönmüştür. Buda halkın kolay ulaşabileceği ve ona yakın üretime yönelik olan
eğitim sistemleri yerini kontrolsüz bir eğitim sistemi yayılmasına bırakmıştır. Buda Türkiye Cumhuriyetini
Gelişen Avrupa’dan uzaklaştırıp, petrol sayesinde saltanat süren, çağdaş
eğitimden uzak Araplara yaklaştırmaya başlamıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti
Atatürk’ün çağdaş, güçlü, egemen olma hedeflerinden uzaklaştırılmıştır. Geriye
sade “EY TÜRK GENÇLİĞİ” ifadesi kalmıştır.
Atatürk’ün tek bir devrimi vardı. Tüm diğer devrimlerinin
hepsi bu tek devrim içindi o da “ YÜZ BİNLERCE GENÇ ATATÜRK YETİŞMESİNİ VE
ONLARIN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIKMASIYDI”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder