Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2020 Çarşamba

 BİR ATATÜRK VARDI.


Bir insan düşünün Arabistan da çok zor şartlarda savaşmış, Çanakkale savaşlarında mucizeler yaratmış yorgun ve rahatsız çünkü ülkenin gittiği yolu görüyor ve o çıkmazdan kurtulmanın yollarını arıyor. Rahat içinde yaşamak dururken sonucu bir mucizeye bağlı vatanı kurtarma mücadelesi için kolları sıvamış ve tüm kazançlarından hatta hayatından bile vazgeçerek Samsun'a çıkarak milli mücadeleyi başlatmıştır. Tüm yokluk, yorgunluk ve sorunlarla mücadele ederek muhteşem bir zafer kazanmıştır.

 Şimdi tüm bunlardan sonra bu zafer kazanmış, yeni bir Cumhuriyet kurmuş olan adamın artık bütün bu başarılarının tadını çıkarmak dururken neden sanayi devrimi, harf devrimi, kıyafet sanayi devrimi, sağlık devrimi gibi çağın ötesinde devrimler ile yoluna devam etti acaba.

Burada şuna dikkat etmek gerekir. Mustafa Kemal Arabistan'da savaşmış ve Arap milletinin dönekliğini, paraya olan aşırı tutkularını, bencil ve güçlünün zayıfı acımasızca sömürdüğü düzeni yakından yaşamıştır. Arap kültürünün çağın gerisinde kaldığını ve çağı yakalamasının da mümkün olmadığını anlamıştır. Emperyalist ülkelerin nasıl böyle ülkeleri sömürdüğünü, kullandığına şahit olmuştur.

Mustafa Kemal daha sonra Avrupa'da muhtelif başkentlerde askeri ateşe olarak görev almış ve yükselen Avrupa kültürünü izlemiştir. Bilim, sanat ve devlet yönetimlerinde ki yaptıkları devrimlere hayran kalmıştır. Avrupa’nın Orta Çağın o karanlık, cadı diye engizisyonlar da suçsuz insanları yaktıkları zamanlarından nasıl teknoloji devrimleri, siyasi devrimleri, hukuki devrimleri yapabildiklerini inceledi.

Kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti için Arap kültürü ile hiç bir yere varamayacağını, onun yerine yükselen Avrupa medeniyetini vatanı kurtaran ülkenin bireylerinin kendi değerlerini kaybetmeden yapmalarının başka bir çözümü yoktu. İşte bu nedenle Atatürk devrimlerine başladı. İstiklal savaşını kazanmasında ona tam destek veren silah arkadaşlarının çok iyi asker olmakla onun vizyonuna ulaşmaları mümkün değildi. O nedenle doğrudan milletine başvurdu. Amacı kendinden sonra yüzlerce, binlerce hatta on binlerce Atatürk geride bırakmaktı. Atatürk kendi kendini Atatürk yapmıştı. İnanıyordu ki Yeni Türk gençliği de kendilerini onun başlattığı devrimler ile kızlı erkekli Atatürkler yaratabilirlerdi. Onun için EY TÜRK GENÇLİĞİ diye başlayan nutuk ile Türkiye Cumhuriyetini  yeni Türk gençliğine emanet etmişti. O son nefesine kadar üzerine düşenin çok çok fazlasını başarabildi. Şimdi ondan sonra neler oldu bir bakalım.

Ondan sonra onun yerine geçen İsmet İnönü çok başarılı bir askerdi ama o kadar. Buna rağmen Atatürk'ün yolunda gitmek yerine onun yerine geçmeyi tercih etti. Oysa Atatürk’ün hiçbir devriminde İsmet Paşa yoktu. İsmet Paşa Atatürk’ü anlayabilecek bir birikime sahip değildi. Çok iyi bir askerdi, Sevr den sonra Mondros da Atatürk’ün yönetiminde harikalar yaratmıştır.

Atatürk’ün vefatı ile Mareşal Fevzi Çakmağın zorlaması ile Atatürk’ün yerine Reisicumhur seçilmiştir. Maalesef ne ekonomik, ne sosyal nede sanayi devrimleri devam edebildi. 2. Dünya Savaşında Türkiye Cumhuriyetinin savaşa girmemesi için atılım halinde ki Türkiye Cumhuriyeti durma noktasına gelmiştir. Atatürk’ün on binlerce Atatürk yetiştirme atağı bir anda tersine dönmüş ve cehalet, yobazlık istediği alanları bol bol bulmuştur. Atatürk’ün Türk gençliğine emanet etmesi yerine Türkiye Cumhuriyeti Askeri güçlere emanet edilmiştir. Askerlikte önemli olan disiplin, emre uyma ve güçtür. Bunun devlet idaresine yansıması her ne kadar bir istikrar sağlar görünmesine rağmen devlet yönetimine zararlı sonuçlar doğurmuştur. Atatürk’ün emanet ettiği Türk gençliğini pasife edilmiş, farklı yönlerde dağılmalarına neden olunmuştur. Kimi amaçsızca Avrupa’yı şeklen kopya etmeyi tercih ederken, diğer kısımlar yenidünyada oluşan siyasi etkileşmelere yönelmiştir. Atatürk’ün “ne mutlu Türküm diyene” diye hedef gösterdiği milli birlik bozulmuş, devrimlerin amaçları unutulmuştur. Atatürk artık heykel yapmak, “Atam izindeyiz, Atam sen kalk da ben yatam ” sloganları ile sınırlı kalmıştı. Meydan boşalmış aktif guruplar ile daha en başında İstiklal Savaşına karşı yobazların yönettiği hilafet ve dinin siyasette hükmettiği düzen arayışları ve durumları sessizce güçlenmeye başlamıştır. Köy Enstitülerinin kapanması ile halka inmiş ve ona faydalı, onu yükselten eğitim sistemi tam tersine çevrilmiştir. İşe yaramayan, uygulamasız, üretimden uzak, erişilmesi zor, ezbere dayalı bir eğitim sistemime dönmüştür. Buda halkın kolay ulaşabileceği ve ona yakın üretime yönelik olan eğitim sistemleri yerini kontrolsüz bir eğitim sistemi yayılmasına  bırakmıştır. Buda Türkiye Cumhuriyetini Gelişen Avrupa’dan uzaklaştırıp, petrol sayesinde saltanat süren, çağdaş eğitimden uzak Araplara yaklaştırmaya başlamıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün çağdaş, güçlü, egemen olma hedeflerinden uzaklaştırılmıştır. Geriye sade “EY TÜRK GENÇLİĞİ” ifadesi kalmıştır.

Atatürk’ün tek bir devrimi vardı. Tüm diğer devrimlerinin hepsi bu tek devrim içindi o da “ YÜZ BİNLERCE GENÇ ATATÜRK YETİŞMESİNİ VE ONLARIN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIKMASIYDI”